13 Haziran 2011 Pazartesi

Karalamalar

Hayat bana verilmis bir hediye; kimseye duzenimi bozdurmam.

Ask a asik olsamda ben asla yenilmem.

yarinimi dunumde aramam .

Dusmanim varsada takilsin tek basina asla muhattap olmam...

AllaH'a ınanır yarattıklarına saygı duyarım kimseyi küçümsemem !

İllada marka gıyıyım hava yapıyım takıntım yoktur ...

Karmaya inanırım biz bu dünyaya ne veriyorsak bu dünyada bize geri verir .

iyilik yap denıze at demişler ;

yaptığım iyiliklerin karşılıklarını düşmanlıkla nankörlükle almış olsam bile

neden diye hayıflanmam .

kendi yoluma bakarım ben..

başkalarının namusu namussuzluğu dedikodusu beni ilgilendirmez

bana zarar vermedikleri sürece:

hele düşene el uzatırım ne kadar her el uzattığımdan kazık yemiş olsamda caymam bu huyumdan,

ınsanlar nankör ama bı yaratan var o görür nasılsa !

Aşkı yakından tanırım herkesin aşkına saygım vardır aşkıma dil uzattırmam .

Kurallarım basittir aslında benim insan ol ,iyi insan ol ,arkadaşım olmak istiyorsan :

kıskanç fesat olma yeter, ama ne yazıkki bunu çok kişi beceremediği için,

elımın parmaklarını geçmez arkadaslarım .

Arkadas ayrı dost ayrı kavramımda yoktur etrafımda

birileri olsun ,diye gereksiz insanlarla muhabbet etmem:

vaktim değerlidir .

Benim hayatımda insanların çok şansı olmaz,

tek yanlış her doğruyu götürür.

imkanı yoktur yanaşmanın duvarlarım yüksektir öyle iki sözle aşılmaz ..

Sanmasınkii arkamdan konusanlar duymam!

yerin kulağı vardır duyarım,

belli etmem ne de olsa hainlerle zaman kaybedemem ....

Çıkar için yaklaşılmaz akıllandım ben artık yemem yedirmem .

Her canım diyene kolay kolay canımı vermem ,

çünkü büyüdüm artık.

sahte yüzlerin sahte gülüşlerini en uzak noktadan tanırım ben,

kimse kolay kolay rol kesemez ...

hmm hayat bi sahne, bizde oyuncularsak ben sadece beni oynarım

( profesyonellik haricinde) başka kişiliğe bürünücek kadar değersiz değilim!

insanların lafına kanıp insan harcamam kendim görürüm yanlışı doğruyu...

işte buyum ben hayatımın hesabını yanlızca

Allah'a ,aıleme,aşkıma veririrm kimseye deil başka.

Asla sıradan olmamı beklemeyin ben bir İNSANım:)


Denizleri seviyorsan dalgaları da seveceksin,

Uçmayı biliyorsan düşmeyi de bileceksin,

Dün "canım" olan yarın "düşmanım" olmaz benim...

Yaşananların hatırı hep saklı kalır

Hatırları sorulur selamları hep alınır...

"SİLDİKLERİM" vardır bir de !

Onlar yanlışlarım ve pişmanlıklarımdır


Adları anılmaz hatırları sorulmaz sadece beddualarımdır...


Vicdanla birlikte... "ŞEREF" ararım ben sevdiklerimde;


Her zaman doğru değildir elbet seçimlerim...

Zaman gelir "ŞEREFSİZLERİ" de severim BELKİDE...

2 Haziran 2011 Perşembe

Bir defterin ayrı sayfaları

bir defterin ayrı sayfaları...

"Sanki bir defterin ayrı sayfalarında gezinen kelimeleriz..
Ben burda çığlık çığlığayım;
belki sen de bir başka sayfada telaşlar içinde!
Ben,bana benzeyen kelimeler bırakıyorum süründükçe zemine;
Sen,senden izler çiziyorsun...
ama, hangi sayfaya işte onu kestiremiyorum...

31 Mayıs 2011 Salı

Arkadaşlık

Arkadaşlık
Kelime anlamı olarak baktığımızda, eskiden özellikle savaş zamanlarında insanlar göremedikleri yerlerden, arkalarından gelebilecek saldırılara karşı sırtlarını sağlam bir kayaya, taşa dayarlarmış; arkadaşlık kelimesinin buradan türediği düşünülür.

Küçücük bir kelimedir; ama anlam olarak pek çok şeyi içinde barındıran sonsuz bir evrendir aslında. Derler ki "Kardeşlik zorunlu bir arkadaşlık, arkadaşlık seçilmiş bir kardeşliktir." İnsan hayatında belki de güven ve sevgi ihtiyacından sonra en etkili ve belirleyici ilişkidir arkadaşlık ilişkisi. Hayatımızın her anında birileriyle arkadaşlığımız vardır. Arkadaşlık, tekil bir anlam içermez.

Dikkat etmiyoruz belki ama o kadar çok arkadaşlık ilişkisi yaşıyoruz ki: Hayat arkadaşlığı, okul arkadaşlığı, iş arkadaşlığı, mahalle arkadaşlığı, çocukluk arkadaşlığı, kader arkadaşlığı, yol arkadaşlığı, asker arkadaşlığı, dert arkadaşlığı ilk sayabileceklerim.


Mevlana, "Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir." der. Aynı duyguları paylaşmaktır gerçekten de arkadaşlık. Aynı duyguları paylaşmak demek, birbirinizin düşüncelerini, duygularını anlayabilmek demektir. Arkadaşınız üzüldüğünde neden üzüldüğünü hissedebilmektir. Özellikle empati dediğimiz duygu, en çok arkadaşlık ilişkisinde görülür. Arkadaşınızın hissettiklerini anlamak, sıkılıp bunaldığında çözümler üretebilmektir, onun görmediği çıkış yolları bulmaktır.

İlişkilerin bir enerjisi vardır, bir ortama girdiğinizde farkedebilirsiniz bu enerjiyi. Hiç tanımadığınız insanların olduğu ortamlar bile olsa, bazı insanlar sizi yakalar enerjileriyle, içiniz ısınır, ışıltıları sarar her yeri. Arkadaşlık ilişkisinde de durum tam olarak budur. Hiçbir ortak yönünüz olmasa bile, seversiniz, kanınız kaynar, moda deyimle yıldızınız barışır, elektriğiniz tutar. O elektiriği aldığınız an arkadaşlığınızın başladığı andır. Kadın, erkek, genç, yaşlı fark etmez. Sevdikleriniz, sevmedikleriniz, ortak yönlerinizin olup olmadığı fark etmez. O andan itibaren kendi ortaklığınızı oluşturursunuz çünkü.


Arkadaşlık dediğimizde o kadar çok anlamı vardır ki, hakkında o kadar çok yazılar yazılmıştır ki... Yine de yazılan hiçbir şey yeterli değildir, tamamlamaz anlamları.

Arkadaşlarımız aslında bizim dışarıya açılan pencerelerimiz, aynı zamanda kendimizi gördüğümüz aynalarımızdır. Üzüntümüzde bölüşüp hüzünleri azaltan, mutluluğumuzda, sevinçleri çoğaltan can yoldaşlarımızdır arkadaşlarımız. Her şeyin çıkış noktasıdır, arkadaşlıklar. Birlikte çıkılan yol ya dostluklara gider, ya kırgınlıklara, mutsuzluklara. Ya bütün bir ömür sürer, ya sizi yarı yolda bırakır gider. Ne kadar emek harcadığınızla, ne beklediğinizle ve verdiğiniz anlamlarla biçimlenir.

Üstelik en çok yaraladıklarımız ve bizi en fazla yaralayanlar da arkadaşlarımızdır. Çünkü en yakınımızdadırlar, en ölçüsüz, en dengesiz anlarımıza tanıklardır. En zayıf yönlerimizi bilirler. Arkadaşlık iki ucu keskin kılıç gibidir. Yola çıktığımız herkes bir gün bütün herşeyi kötüye kullanabilir.


Arkadaşlıklar olumlu ya da olumsuz birlikteliklerdir. Bu birlikteliğin içini nasıl dolduracağınız size bağlıdır. Arkadaşlarımızı seçebiliriz ama gidişatını belirlemek her zaman elimizde değildir. Bazen o bizim akıntımıza kapılır, bazen biz onun. Bazen o çeker gider, bazen biz.

Arkadaşlık bütün beraberliklerin ilk adımıdır. Eskilerin dediği gibi sırtınızı dayadığınız yere dikkat edin. Savaşta ilk yenilgiyi görmediğiniz, beklemediğiniz yerden almamak için, sırtınızı dayamadan önce daha dikkatli bakın. Bilin ki hayatınıza aldığınız her insan, bundan sonraki hayatınızda az ya da çok etkili olacaktır.

Arkadaşınız sizi toplum içinde temsil edecek kişidir. Bir anlamda sizi anlatan görünmez sözcüklerinizdir. Hayatlarımıza birileri girer, birileri gider. Bazıları kalıcıdır.

Kalıcı dostluklarınız olması dileğiyle.

Serap DUYGULU

30 Mayıs 2011 Pazartesi

aşk ve sevgi farkı

Aşk Karşılıklıdır... 

Sevgi Karşılıksızdır 


Aşk karşılıklıdır, sevgi değil... 

Aşkta karşılığı istenen; arzular, özveri, dayanışma, iletişim, sadakat vardır. 

El eli tutmak ister... Göz gözü arar... Dudaklar... Saçlar okşanmayı bekler... 


Ama sevgi öyle değil... Sevgi çoğu zaman karşılıksızdır... Bir kedi yavrusunu kucaklamanın, bir köpeğin başını okşamanın, uzaklarda yanan bir orman için yanmanın, okyanustaki balinaları sevmenin ne karşılığı olabilir ki?.. 



Aşk tek başına değildir, muhatabı gitti mi bakarsınız bitiverdi... 


Ama sevgi tek başına, yalnız... Bitmez... 



Geçtiğimiz günlerde küçük kız, alt kattaki veterinerin hediye ettiği küçük kaplumbağa ile o gece mutlu mutlu uyudu... Sabah kalktığında şaşkındı ve içinde dayanılmaz bir acı vardı. Kaplumbağanın ayakları yok olmuştu... Durmadan ağladı. Yaşlı gözlerini ova ova arada bir eğilip bir baktı, arkadaşının ayakları yok... Onu aldığı gibi veterinere indi, küçük parmakları ile veterinere gösterdi: "Ayakları gitti..." Veteriner onu oturttu, sehpanın üzerine kaplumbağayı koydu, şimdi sessizce beklemesini ve Allah'a dua etmesini söyledi... Biraz sonra küçük kız bağırdı: "Ayakları geldi ..." Bu sevgi... O küçük kız bir gün gelecek büyüyecek... Yaşamın koşulları, o daracık zor yolları, insanın üzerine dalga dalga gelen o iyi-kötü günleri, acıları ve sevinçleri arasında yürüyüp gidecek... Belki aşık olacak... Ama küçük kaplumbağasını asla unutmayacak... Ona kişiliğini veren, onu biçimlendiren, onu insan yapan; o küçük kaplumbağaya karşı duyduğu sevgi olacak... 


Çünkü sevgi yücedir... Bitmez... Karşılıksız... Ve çıkarsız...

29 Mayıs 2011 Pazar

Hamura Bakmalı

Sana sevmeyi öğretecek değilim. 
Doğuştan kazanılır bunu bil. 
Tabi birde severek doğurmalı annen seni , 
yalnızca sevişerek değil...

...oysa benim için yaşamak senin nefes alışındır...

Sen yüreğini birkaç cümleyle anlatmaya çalışırken, ben yüreğimi yüreğinle anlattım kendime... Gözlerimle değilde yüreğimle baktım gözlerine, 
sen ellerinle güneşe teslim ederken gecelerini, ben umutsuzlukla karanlıklara teslim oluyorum gecelere.. 
Sen bedenini yalnızca nefes alışınla yaşadığını sanırsın oysa benim için yaşamak senin nefes alışındır...

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Mevsim Bahar Havada Aşk Kokusu Var

Mevsim Bahar Havada Aşk Kokusu Var
Mayıs ayının da sonlarına geldik. Artık mevsim bahar ve mevsim aşkı gösteriyor. Ortalıkta ıhlamur kokuları, hanımeli kokuları insanı alenen baştan çıkarıyor. Kıpır kıpır bir heyecan ve yürek aşk arıyor. Tıpkı şarkıdaki gibi insan her bahar aşık olmak istiyor.

Aşık olmak da gerekiyor zaten. Başka türlü çekilmez bu mevsim geçişleri. Her şey zamanında yaşanmalı. Sonbahar nasıl hüzünlerin, ayrılıkların, bitişlerin ve depresyonların mevsimiyse, bahar da aşkın, yeni başlangıçların, doğuşun, yenilenmenin mevsimi ve insan aşık olmalı.

Boşverin enflasyonu, küresel ısınmayı, komşunun dedikodusunu, arkadaşınızın telefonu suratınıza kapatmasını. Hatta sevgilinizden bile ayrılmış olabilirsiniz. Durum ne kadar kötü olursa olsun, bahara haksızlık etmeyin. Aşık olun...

Öyle aşık olun demekle aşık olunmaz ki, diyenlere duyurulur; merak etmeyin hormonlarınız sizin için bunu yapmaya hazır zaten. Baharın, tüm doğanın uyanması, yenilenmesi olması gibi beden de yenileniyor, hormonlar inanılmaz bir tempoda çalışmaya başlıyor. Hava yağmurlu da olsa, soğuk da olsa, biyolojik saat tıkır tıkır işlemeye başlıyor ve insan bütün her şeye aşk dolu bakıyor.

Özellikle insanlar daha önce aşkı yaşayarak öğrendiklerinden bahar gelince yine aşk arıyor. Bu arada beyin istikrarlı bir biçimde streoid hormonu salgılamaya başlıyor ve bu hormon aynı zamanda bütün vücudun değişiminden, yenilenmesinden sorumlu. Kışın üşümemek için harcanan enerjinin açığa çıktığını ve bedenin bunu mutlaka harcamak zorunda olduğunu da unutmayalım. Bütün bu aşk arayışlarında ve aşık olmaya eğilimli olmamızda en etkili olan faktör, dünyaya dik açıyla gelen güneş ışınları...

Güneş ışınları vücudumuzdaki biyolojik saati devreye sokuyor ve gerçekten de baharla birlikte doğadaki canlanma ve çiçekler, böcekler, hormonlar el birliğiyle bizi baştan çıkartıyor.

Aşk deyince de illa ki kadın ve erkek arasındaki aşk olması gerekmiyor.

Hayata karşı aşkla bakmak, enerji dolu olmak, yüzümüzde kocaman gülümsemelerle evden çıkmak, yaptığımız işten zevk almak, çocuklarımıza, yakınlarımıza daha sıcak davranmak, kendimiz için bir şeyler yapmak ve mutlu olmak için mutlaka bir sebep olmasını beklememek en güzeli. Mutlu olmamız için zaten pek çok nedenimiz var. Belki baharla birlikte bu nedenleri fark ederek keyif almaya çalışmalıyız.
Her şey emek ister. Aşık olmak da öyle. Ben buradayım, ama aşık olacağım kimse yok diyorsanız haksızlık ediyorsunuz. Hayata karışmadan, emek harcamadan, sahip olduğunuz güzelliklerin değerini bilmeden diğer istediklerinizi zaten elde edemezsiniz.

Hazır mevsim baharken, hazır ortalık papatya cennetine dönmüşken bu fırsatı kaçırmamak lazım. Her şey aşkla başlamıştır zaten doğada. Her şey sevmekle başlar.

Baharda önce kendimizle barışarak, kendimizi severek yaşamaya başlayabiliriz. Geçmiş kırgınlıkları ve kızgınlıkları oldukları yerde bırakarak, güzel sürprizlere hazırlanarak karşılamalıyız yeni mevsimi ve sımsıcak güneşi. Romantizm katmak güzel olur hayatımıza.

Kendimiz için çiçek toplamalıyız kırlardan. Başkasından beklemeye gerek yok.

Çıkıp dolaşma zamanı, rüzgara ve yağmura kendimizi bırakma zamanı. Belki biraz aşk acısı da çekmeliyiz. Öyle hemen istediğimizi elde edince tadı olmaz, biraz uğraşmalıyız. Aşk böyle bir şey işte, platonik aşklar yaşamalıyız mesela. Varsın aşık olduğumuz insan bilmesin. Kendi kendimizin sırdaşı olalım.

Ne olursa olsun mutlaka aşık olalım. Bir erkeğe, bir kadına, bir çocuğa, bir çiçeğe, çok istediğimiz bir elbiseye ya da hayalini kurduğumuz bir eve... Hiç fark etmez. Bizi biz yapan en önemli tarafımız duygularımızın olmasıdır. Duygularımızın en yoğun yaşananlarından biri de aşktır. Hazır havada aşk kokusu varken...

Aşık olalım...

Serap DUYGULU

6 Mayıs 2011 Cuma

SANAL ORTAM "ASOSYAL" YAPIYOR...

SANAL ORTAM "ASOSYAL" YAPIYOR...

İnternet, artık hayatımızın vazgeçilmezi haline geldi. Kendisini yalnız hisseden birçok kişi çareyi sanal ortamda arıyor. Ancak uzmanlar, internet bağımlılığının sosyal hayattan kopuşa neden olduğunu söylüyor.

Arkadaşlık siteleri, eğlenceli siteler, oyunlar… Artık birçok insan zamanının büyük bölümünü bilgisayar karşısında geçiriyor. Internet üzerinden yapılan evlilikler, aldatmalar, sıkça karşılaştığımız olaylar. Öyle ki artık birçok evli çift aynı evde 2 bilgisayar bulunduruyor. Kadın ayrı bir bilgisayar, erkek ayrı bir bilgisayar başında sanal ortamda sörf yapıyor.

Peki, internet sosyal ilişkileri nasıl etkiliyor? Reem Nöropsikiyatri Merkezi’nden Dr. Mehmet Yavuz, hayatın her alanında kullanılan internetin, insan ilişkilerine zararları hakkında şu tespitleri yapıyor:

“İnternet aslında faydalı alanlarda kullanıldığı sürece çok yararlı bir teknoloji aracı. Fakat gelişen teknoloji sayesinde internet bağımlılığı giderek arttı. İnsanların çevrelerinde bulamadıkları birçok bilgiyi ya da eğlenceli ortamı internette bulması bu durumun artmasında rol oynadı. Kendisini yalnız hisseden birçok kişi mail ya da iletilerle anlık sohbetler kurmaya ve arkadaş gruplarını genişletmeye başladı. Bu sayede internet bağımlığı artarken sosyal hayattan da kopmalar gerçekleşti. Televizyonlar ile iyice daralan sosyal hayat, sanal dünya ile daha karmaşık bir hal aldı.

SOSYAL HAYAT SANAL ORTAMDAN NASIL ETKİLENDİ?


İnternet kullanımın yaygılaşması bazı sorunları da beraberinde getirdi. Örneğin artık arkadaşlıklar internet üzerinden devam ettiği için kimse birlikte eskisi kadar zaman geçirmiyor, aktivitelere katılmıyor. Öyle ki birçok kişi gittiği mekânlarda bile bilgisayardan uzaklaşamıyor. Özellikle çocuklar internet üzerinde daha aktiflerken okulda ya da aile içerisinde daha asosyal bir yaşam sürmeye başladı. Birçok kişinin paylaştığı video iletiler de bazı insanların bu paylaşımları kötü amaçlı kullanımları sebebiyle özel hayata duyulması gereken saygı zarar gördü.

SANAL ORTAM EVLİLİKLERİ VE İLİŞKİLERİ NASIL ETKİLİYOR?


Birçok evli çift evinde konuşmak yerine artık internet üzerinden iletişime geçiyor. Eşlerden biri internet başında vakit geçirip eğlenirken diğer çift yalnız kalmanın verdiği etki ile psikolojik sorunlar yaşıyor. Sosyal hiç bir şeyi paylaşmayan çiftler zamanla birbirlerinde kopmaya başlıyor ve boşanmalar artıyor. İlişkideki kopmalar anksiyete ve kaygıları da artırıyor. Sanal ortamda aldatmalar ya da bu sorunla ilgili şüpheler çiftlerin birbirlerine olan güvenlerini de zedeliyor. Bu durumda depresyon riskini artırıyor.

İNTERNET ÜZERİNDEN YAPILAN EVLİLİKLER


İnternet aşkları, reel aşklardan daha yoğun ve daha yüksek tonda yaşanıyor. Sanal aşkın kuvveti, gerçek aşktan çok daha şiddetli olabiliyor. Bu nedenle sanal ve platonik aşklar engel tanımayabiliyor. İnternet üzerinden yapılan evliliklerle ilgili sorunlar son yıllarda sıkça karşılaştığımız durumlar arasında yer alıyor. Bu konuda sıkça depresyon ve hayal kırıklığı yaşayan birçok hasta bulunuyor. Yaşanan sorunları sebebi ise kişilerin birbirlerini tam olarak tanımamsından kaynaklanıyor.

İlk dönemlerde eğlenceli ve güzel giden her şey aynı ev ortamını paylaşmaya başlayınca değişmeye başlıyor. Kişinin internette kendini tanıttığı insanla evlendiği insan arasında farklılıklar yaşanıyor. Çünkü sanal ortamda yaşanan ilişkilerde birçok yalan söylenebiliyor. Dolayısıyla bu durum karşısında çiftler birbirlerinde uzaklaşarak evliliklerini bitirmeye başlıyor. Ayrılığın yaşanması ile birlikte kişilerde depresyon, ruhsal çöküntü, benlik değerinde zayıflama, başkalarını karşı güvensizlik, uyku problemleri ortaya çıkıyor.

İNTERNET BAĞIMLILIĞINA KARŞI NELER YAPILABİLİR?


Sanal ilişkileri daha gerçekçi dostluklara dönüştürerek yaşamaya çalışın. İnternet bağımlısı olduğunuzu düşünüyorsanız bir süre internetten uzak yaşamaya çalışın eğer bu sorunu aşamıyorsanız uzmanlardan yardım alın. İnternet üzerinden görüştüğünüz kişileri hayatınıza almadan önce mutlaka iyi tanıyın.

Tanıştığınız kişilerle evlenmeden önce mutlaka en az 6 ay nişanlılık ya da sözlenme dönemi geçirin. Evliliğinizde daha çok sosyal bir hayat yaşamaya çalışın. Sinemaya gidin, tiyatro izleyin ortak paylaşımlarınızı çoğaltın. İnterneti fayda sağlayan alanlarda kullanın. Eğer internet üzerinden kurduğunuz bir ilişki var ise bunu mutlaka aileden bir kişi ile paylaşın. Kişi ile yüzeysel iletişime geçin ve tanıdığınız bir kişi aracılığı ile görüşme sağlayın."

5 Mayıs 2011 Perşembe

Ya bardak olacaksın ya da göl...

Ya bardak olacaksın ya da göl...

Ustaların çıraklarına sadece edindikleri mesleği, zanaatı değil hayatı da öğrettikleri, en geniş ve gerçek anlamıyla öğretmen oldukları dönemde Hintli bir ahşap ustası yaşıyordu. Bu ustanın çırağı büyüdü, ahşap işlemeyi ve hayatı öğrendi, kendi işini kurup başlattı.

Bir süre sonra dostlarından biri oğlunu getirdi, ustadan onu yanına çırak almasını istedi. Fakat bu çırak sürekli yakınıp duran, her şeye bozulan bir çocuk çıktı. Tahta getirmeye gidiyor, döndüğünde ellerine kıymık battığından uzun uzun yakınıyordu. Bir iş teslim etmeye gidiyor, döndüğünde yoldan, sıcaktan, müşterinin tavrından yakınıyordu.

Usta çocuğa bir şeyler anlatmaya çalışıyordu ama sözlerinin hiçbir etkisi olmuyordu.

Bir gün usta çırağını köye tuz almaya gönderdi. Çırak ustasının söylediği gibi, tuzu alıp döndü. Usta bir bardak su getirmesini söyledi. Çırak bir bardak suyu da getirdi. Usta,

"Şimdi o tuzu suyun için at." dedi.

Çırak ustasının söylediğini yaptı. Sonra usta

"Şimdi o suyu iç." dedi.

Çırak suyu içti ve tabii ki içer içmez de tükürdü. Öfkeyle ustasına bakarken, usta

"Tadı nasıldı?" diye sordu.

Çırak nefretle,

"Çok acı!" dedi.

Usta çocuğa

"Tuzu yanına al gel, gidiyoruz." dedi.

Çırak ustasının peşine takıldı. Bir süre sonra civardaki gölün kıyısına geldiler.

Usta çırağa,

'Bütün tuzu göle dök' dedi.

Çırak söyleneni yaptı. Usta

'Şimdi gölün suyundan iç' dedi.

Çırak içti.

'Suyun tadı nasıldı' diye sordu usta.

Çırak, 'Çok güzeldi' dedi.

'Peki tuzun acısını hissettin mi' diye sordu bu kez de.

Çırak, 'Hayır' dedi.

Usta çırağı karşısına oturtup anlattı:

'Hayattaki bütün olumsuzluklar işte bu bir avuç tuz gibidir. Eğer sen küçük bir bardak su isen, nasıl tuzun bütün acısını tattıysan, hayatın bütün olumsuzluklarından da öyle etkilenirsin. Eğer sen kişiliğinle ve gönlünle bu önümüzdeki göl gibi isen, hayatta karşılaşabileceğin bütün olumsuzluklar seni, o bir avuç tuz gölün suyunu nasıl etkilediyse öyle etkiler. Bir bardak suda tattığın acıyı vermez sana...



Seçim senindir: Ya bardak olacaksın ya da göl..."

20 Mayıs 2009 Çarşamba

Hedefe Ulaşmaya Dair

1 - Sosyal insan olun . Çevrenizi genişletin , dilinize sahip olun, kalp kırmayın.

2 - İki gününüz birbirine eşit olmasın , yanlış olduğunu gördüğünüz her adım ileriye doğru atılmış bir başka adım olarak görüp , ders alın.

3 - Başkalarıyla değil kendinizle yarışın.

4 - Sağlıklı yaşamak için gıda politikasını sürekli gözden geçirin. (süper sağlık ilkelerine uyun)

5 - Sabah gün doğmadan kalkıp sonra katiyen yatmayın, mutlaka kitap okuyun, kahvaltıyı ailece yapın.

6 - Her gün birkaç dakika hedeflerinizi ,yapacaklarınızı düşünün,

7 - Suçluluk duygusu hissedeceğiniz davranışlardan uzak durun,

8 - Dostlarınıza kendi problemlerimden değil iyiliklerinizden bahsedip, onların problemlerine ortak olun, dertlerini gidermeye çalışın(hiç olmasa bir tebessümle onların yanında olduğunuzu hissettirin) .

9 - Dünya sevgisini hayatınızı mahvedecek kadar çok üst seviyede tutmamayı öğrenin,

10- Ailenize zaman ayırarak onların problemlerini çözüp ilişkilerinizi daha sıkı yapın. 
11- Öl söz verme öl sözünden dönme ,doğru ol ki ; sırtın yere gelmesin.

12- Dünyayı sevin ama Ahireti unutmayın, Yaşamayı sevin, ölümü unutmayın, Malı mülkü sevin hesabını unutmayın,

13- Yaratılanları sevin, yaratanı unutmayın, saray hayatını sevin, kabri unutmayın.

14- Haftada bir günü kendinize, ailenize ve dinlenmeye mutlaka ayırın.

Hayatta Hiçbirşey Tesadüf Değildir.

Hayatta hiçbir şeyin tesadüf olmadığına inanıyorsanız...


" Bazen hayatımıza giren öyle insanlar olur ki; onların belli amaca hizmet etmek, bize bir ders vermek, kim olduğumuzu ya da olmak istediğimizi bulmamıza yardım etmek için bizimle olduklarını yüreğimizin derinliklerinde hissederiz.


Bu insanların kim olacağını asla önceden kestiremezsiniz; belki oda arkadaşınız, komşunuz, profesörünüz, uzun zamandır görmediğiniz bir arkadaşınız, sevgiliniz ya da belki de sadece göz göze geldiğiniz bir yabancı...


Her kim olursa olsun, o kader anında hayatınızın bir biçimde etkileneceğini bilirsiniz. Bazen de hayatınızda öyle olaylar yaşarsınız ki; o anda bu olaylar size korkunç, acı dolu, haksız gibi görünür.


Ancak fırtına dindikten sonra; bütün bu olayların üstesinden gelmemiş olsaydınız, asla potansiyelinizin, gücünüzün, azminizin ve yürekliliğinizin farkına varamayacağınızı anlarsınız.


Her olayın bir gerçekleşme nedeni vardır. Hiçbir şey tesadüfen, kötü ya da iyi şans nedeniyle gerçekleşmez. Hastalık, yaralanma ve deneyimsizlikler, ruhumuzun sınırlarını test eden olaylardır.


İster olaylar, ister hastalıklar, ister ilişkiler olsun, bu küçük testler olmasaydı hayat hiçbir yere varmayan düz ve sıkıcı bir yol gibi uzayıp giderdi. Güvenli ve rahat, ancak boş ve amaçsız...


Yaşamınızı, başarılarınızı ve düşüşlerinizi etkileyen insanlar, kimliğinizi yaratan insanlardır. Kötü deneyimler bile birilerinden öğrenilebilir. Bu dersler en zor, ancak büyük bir ihtimalle en önemli olanlardır.


Eğer biri sizi kırar, ihanet eder ya da üzerse, size güveni ve kalbinizi açtığınız birine karşı dikkatli olmayı öğrettikleri için onları AFFEDİN.


Eğer biri sizi severse, siz de bunun karşılığında onu KOŞULSUZ sevin; sadece onlar sizi sevdiği için değil, size sevmeyi ve onlar olmadan göremeyeceğiniz ya da hissedemeyeceğiniz şeylere kalbinizi ve gözlerinizi açmanızı öğrettikleri için.


Her günün tadını çıkarın। Her anın değerini bilin ve belki de tekrar yaşayamayacağınız bu andan alabileceğiniz en fazla şeyi almaya bakın।Şimdinin Gücünü iliklerinize çekin.
   

Daha önce hiç konuşmadığınız insanlarla konuşun, ONLARI DİNLEYİN, aşık olun, zincirlerinizi kırın; YARGILAMAYIN ve gözünüzü zirveye dikin.


Başınızı DİK tutun, çünkü bunun için her türlü hakkınız var. Kendinize büyük bir insan olduğunuzu tekrarlayın ve kendinize İNANIN. Eğer kendinize inanmazsanız, hiç kimse size inanmaz.


Hayatınızı nasıl istiyorsanız öyle şekillendirebilirsiniz. Kendi özgün yaşamınızı yaratın, dışarı çıkın ve onu yaşayın!"


Oyunun kuralları şudur: " Bilmek, kabullenmek, bağışlamak, dengelemek ve kendini sevgiyle açmak" OYUN BİTTİĞİNDE ŞAH VE PİYON AYNI KUTUYA KONULUR...


Evet dostlarım, oyun bittiğinde hepimiz BİR olup aynı yere gideceğiz öyle değil mi? Bize faydası olmayan geçmişte takılıp kalmanın bize hiç bir faydası yok.

Aslında güveneceğin hiçbir şey YOKMUŞ

Ama nasıl hissediyorum biliyor musun?  Şimdi böyle insanın hayatta güvendiği bazı şeyler vardır ya hani. Başı sıkışınca falan. Ne bi...