22 Temmuz 2012 Pazar

bir sabah

Bir gece aniden uyanırsınız. 
Elinizle o karanlıkta hemen telefona sarılırsınız. 
Eskiden defalarca okunurmuş mektuplar, sizde defalarca okursunuz mesajları… 
Sabah uyanmak çok güzeldir. 
Her sabah alışılmış bir günaydın mesajı gelir. 
Her sabah güneş yeniden doğar ve hayat yeniden başlar. 
Kimin ne düşündüğü önemli değildir. 
Yatakta tatlı bir tebessümle karşılarsınız günü ve hava ne kadar kötü de olsa günün çok güzel geçeceğini bilirsiniz. 
Uçarak çıkmaktır belki yataktan ilk yaptığınız şey yada yatağa, yastığa biraz daha mutluluk hissettirmektir. 
Alınan tek bir mesaj veya konuşulan iki dakika tüm günün güzel geçmesi için yeterlidir bir aşık için…

9 Temmuz 2012 Pazartesi

DÜŞ

Kimin fikriydi aşkı yürekte saklamak?
Ve kalpleri kiralık evlere benzetmek..

Kimin işi zordu ayrılıkta..
Veda edenin mi yoksa bir vedayı evlat edinenin mi?

Kimin yüzüne tükürmeliydi hayat,
Maske takanın mı yoksa o maskeyi indirenin mi?

Bir kadın kiminle sevişmeliydi,
Kime sarılmalıydı kolları ya da kimin koynunda olmalıydı,
Cebi paralının mı,
Yoksa uğrunda paralananın mı?

Kimdi dost..
Geçip giden yıllar mı,
Yoksa pastanın üzerinde söndürülen mumlar mı?

Ve neden eşit dilimlenmezdi acılar,
Gelen davetsiz misafir çoktu,ondan mı?

Kimdi Aşk,
Yanında olan mı terk etmemecesine,
Yoksa kalarak acıtan mı gitmemecesine?

Bir adam,
Bir kadını ölüm onları ayırana kadar mı sevmeliydi,
Yoksa kadın tutku bitince ölümü beklememelimiydi?

Adresler başka aldatmalar aynı değilmiydi?
Saatler ihaneti gösterdiyse gecenin geç vakitlerinin günahı neydi?

Severek ayrılma modasını ilk başlatan kimdi,
Kimin fikriydi sonsuza kadar dost kalmak?

Kimdi aşkını ilk kâğıtlara yazan..
Masumiyeti bir otel odasında bırakan kimdi?

Son gece son sigarayı içmek için sevişmek kâfimiydi?
Yoksa kapılar kapanınca ayak seslerini dinleyip ağlamak mı marifetti?

Giden kimdi,
Kalan kimindi?

Bu ayrılığı kim icad etti?

Ve geri dönmemeyi gidenlere, Kimler öğretti?

Bazen aşk gider...

Ve hayat da gider onun peşinden...
Terk edildiğin yerde öylece kala kalırsın...
Bir sabah uyanırsın ki gözünü açtığın ömür senin ömrün değildir...
Aynada tek parça görünen bedenin, aslında lime limedir...
Nefes diye içine çektiğin ciğerlerinde parçalanmış aşkının cam kırıklarıdır...
Her sabah ölmeyip neden uyandığına lanet edersin...

Bazen aşk gider...
Önünde bir kadeh rakı, küllükte bir ölüm dolusu izmarit öylece bakakalırsın arkasından...
Kulağın hiç çalmayacak olan telefondadır...
Zaman dursun saatler hiç geçmesin istersin...
Tanrım ne olur gerçek olmasın, ne olur güneş doğmadan geri dönsün, teninde bir başka tenin kokusunu getirse bile dönsün yeter ki hiçbir şey sormam ona, bu geceyi yaşanmamış sayarım, unuturum yeter ki aşık olmasın...
İçimde durmaksızın çığlık atar dualar...

Ama bazen aşk gider ve o çaresizce yalvardığın Tanrı bile gider peşinden...
Sonra sabah olur, güneş doğar...
Aşkın gelmez bir türlü... Bir gecede değişir ömrün...
O bir türlü inanmak istemediğin kader seninle alay eder gibidir...
Ömrünü adadığın, yıllarını önüne serdiğin aşkın bir gecede bir başka hayata karışmıştır iste...
Bir gecede bir başkasının aşkı olmuştur...
İNANAMAZSIN!...
Bazen aşk gider...
Ve sen yıllardır içinde yaşadığın yürekten valizler dolusu anılarla kendi yalnızlığına taşınırsın...
Elin varmaya varmaya boşaltırsın dolapları...
Çekmeceden çıkan her giysi parçası onunla geçirdiğin anıların tarihiyle ağırlaştıkça ağırlaşır...
Onun kollarında geceler boyu cennet uykularına karıştığın yatak sen giderken utancından bakamaz yüzüne...
Doğmamış bebeğin yerine koyup büyüttüğün cam önündeki o küçük mor menekşe yapraklarına kondurduğun veda öpücüğüyle büker boynunu...
Valizlerini kapının önüne yığıp yüzün sırılsıklam son bir sigara için yığılırsın koltuğa...
Gidiyorsundur iste...
Aşkını kendi ellerinle bir başka aşka teslim edip...
Ömrünü onun ömrüne, hayallerini onun hayallerine, sevdanı onun sevdasına ekleyip...

Bazen aşk gider...
Ve adresi değişir evinin...
Sesinin tonu değişir, yüzünün rengi…
Yastığının sıcaklığı, yediğin yemeğin tadı uykuların değişir...
Ve rüyaların her akşam açıp girdiğin kapıdan başka bir sevda giriyordur artık...
Her gün oturduğun koltukta o bakmaya doyamadığın gözlerin ışığında bir başka sevda oturuyordur...
Yıllardır evinde ağırladığın, masalarına konuk olduğun, hayatlarını paylaştığın dostlarının kahkahaları arasına bir başka ses karışıyordur artık...
Senin gölgene alışkın duvarlar bile çoktan kabullenmiştir yokluğunu...
Her gece uyuduğun yastığa bir başka sevda bırakıyordur kokusunu...
O öpmeye kıyamadığın dudaklarda bir başka sevdanın adı...
Aşkının o tek cennet bildiğin uykularında bir başka sevdanın rüyaları…

Bazen aşk gider ve anılarda gider peşinden...
Siz hiç o yüreğinize sığdıramadığınız aşkınızı bir başka sevda için ağlarken gördünüz mü?...
Ben gördüm!...
Kör oldu gözlerim onunla sevdasına ağlamaktan...
Bir alev topu gibi onun için çığlık çığlık yanarken siz hiç aşkınızın önünde diz çöküp "Bu kadar çok seviyorsan bırakma onu, sana kıyamam ne olur git," diye yalvardınız mı?...
Onu bir başkasının kollarında düşünürken siz hiç geceler boyu aklınızı kaçırmamak için kendi kendinize bağırdınız mı: "Unut onu, unut onu, unut onu ya da ÖL!..."
İçinizdeki o durmak bilmeyen yangının acısını dindirsin diye kanatıncaya kadar bileklerinizi ısırdınız mı?...
Göz yaşları içinde yastığınıza gömülüp her Tanrı’ya sığınmak istediğinizde artık başka bir yüreğe sevdalı olan aşkınızı ondan geri istemekten utanıp dua etmekten vazgeçtiğiniz oldu mu hiç?...
Siz hiç yana yana sevdiğiniz bir sevgilinin yoluna gençliğinizi serip güle güle başka bir aşka uğurladınız mı?...

Bazen aşk gider!...
Ama ölüm gelmez bir türlü...
Ne yapsanız öfke duyamazsınız, giderken bir kibrit aleviyle ateşe verdiği ömrünün alevleri içinde eriyip giden yüzünüze, silinip giden kokunuza, kül olan yüreğinize dönüp bir kez bile bakmayan o sevdanıza...
Anlarsınız aşktır bu, öfkeyi bir türlü yurduna kabul etmeyen...
Vefasız bir unutuşa kurban olsa da solup yitmeyen…
Hayattan soğutup size ölümü özleten...
Ölü bir bedende canlı kalmakta direnen...
Anlarsınız aşktır bu...

Bazen aşk gider...
Günler geçer ardından ve aylar...
Bazen de yıllar...
Bebekler büyür, insanlar yaşlanır, insanlar ölür, eşyalar eskir, evler yıkılır, kurur ağaçlar...
Sokakların adı değişir...
Acılar belleğin acımasızlığına teslim olur...
Sevilen unutur, seven yanar..

Bazen aşk gider...
Ya da siz gittiğini sanırsınız...

CEZMİ ERSÖZ

iyi ol dediler


iyi ol dediler kötü nasıl olunur bilemeden.

birileri yaşar
birileri ölür
arkada kalanlar yarım yamalak, paramparça ve halsiz.
günler yalancı
geceler günahkar
ne günü
ne gecesi gözünü kırpmaz rüya görmez nefesi hissedilmez....
hep sorular sordular
cevaplarını merak etmediler.
ben hep doğru bildiğimi yaptım
kendi alın yazımla yaşadım hayatı
iyi ol dediler
kötü nasıl olunur bilemeden.
iyi misin dediler...


1 Aralık 2010 Çarşamba - Behzat Ç.

Aslında güveneceğin hiçbir şey YOKMUŞ

Ama nasıl hissediyorum biliyor musun?  Şimdi böyle insanın hayatta güvendiği bazı şeyler vardır ya hani. Başı sıkışınca falan. Ne bi...